22 Ocak 2017 Pazar

Pembe Kanlı Afrika

   “Ne gelir elimizden..” diyor Edip Cansever; “İnsan olmaktan başka.”
   Geçen gün elime kahvemi alıp bilgisayarımın başına geçtiğimde Malcolm X hakkındaki haberi okudum. Aklıma sekiz on yaşlarındayken okumuş olduğum bir kitap geldi. Ne ismini hatırlıyorum, ne de yazarını ancak okuduğum kurgunun beynimde imgelenen sahneleri aradan hiç vakit geçmemişçesine aklımda. Amerika’ nın karanlık geçmişini anlatıyordu kitap, siyahi bir kölenin zorlu hayat hikayesiydi kitabın konusu. O zamanlar belki de hayatımda hiç bir siyahiyi tanımamıştım ancak mazlumun yanında olma içgüdüsü bana tanımadığım onca insanı sevmeyi öğretmişti.
   Tüm bunların yanında ise daha farklı bir bakış açısı kazanmıştım: Dünya annem, babam ve okul arkadaşlarımdan ibaret değilse ve bir yerlerde birbirine zulmeden,  savaşan, kan döken ve kanı dökülen insanlar varsa bu insanlar neden huzur ve mutluluk içinde yaşamayı tercih etmek yerine kaosu tercih ediyorlardı?
   Refah, akıllarında yalnızca para olanların yönettiği Amerika, Avrupa ve Avustralya ülkelerinindir. Tüm dünya bu üç kıtanın etrafında pervane olur ve onların tatlı uykusunu bölmemek adına kanlarını bile sessiz akıtır. Emperyalizmin hüküm  sürdüğü dünya her yeni doğan Avrupalıya bir gözlük verir, bu gözlük onlar ölünceye kadar çıkartılmaz ve vicdan azabı çekmeden rahat bir hayat yaşamaları için özel olarak tasarlanmıştır. Bizler ise bu gözlüğe sahip olamamanın vermiş olduğu kıskançlık ile birlikte daha farklı yöntemler bulmuşuz, her ne kadar uzun bacaklı ve tüylü koca bir cüssemiz olsa da, görmememizi sağladığı için işe yarıyor bu yöntem…
   Zamanında Amerika’ ya göç eden İngilizler sahip oldukları “en sömürgeci” lakabını da kendileri ile birlikte buraya taşımışlar. Bu ideoloji Amerika üretim ekonomisine tam 20 milyon köle gönderilmesi ile başlamıştır. Bu sistemin dehşetini en çok iliklerine kadar hisseden ülke madenleri ile ünlü Kongo’ dur. Avrupalılar Afrika’ dan getirdikleri kölelerin kafalarını, iyi çalışamadıkları taktirde kesip evlerinde dekor olarak kullanmışlardır. O dönemde Avrupalı zenginler aslan avı olan hobilerini insan avı olarak değiştirmiş, Afrika çöllerinde sportif faaliyet yapmışlardır. Bunun sonucunda ise 10 milyon Kongolu hayatını kaybetmiş, neyse ki Avrupalıların canı sıkılmamıştır. Direnenlerin ise eşleri kaçırılmış, tecavüze uğratılmış, işkenceler ile öldürülmüş, Afrika kıtası üzerinde gelmiş geçmiş en büyük soykırım yapılmıştır.
   Dünya 19. Yüzyıla girmeye hazırlanıyorken emperyalist devletler Berlin Konferansı’ nda bir araya gelerek Afrika ülkelerini ve madenlerini aralarında paylaşmışlardır. Bunu görüp kıskanan Amerika ise seyretmekle kalmayıp bir parçada kendine kapmaya çalışmış, Albay Mobutu sayesinde CIA ile Kongo üzerinde darbe yapmış, ülke kaynaklarını Avrupalıların elinden almıştır. Ancak bir süre sonra bir problem çıkmış, Albay Mobutu Karun gibi zenginleşen Amerikan şirketlerinden pay istemiştir. Neyse ki yedi ülkenin Kongo’ ya saldırtılması üzerine bu sorun çözülmüştür. Bu saldırılar sonucu iki buçuk milyon insan hayatını kaybetmiş ancak insan hakları savunucusu hümanist batının problemi çözüldüğü için pek de önemli değildir.
   2016 tarihine geldiğimizde ve etrafımıza baktığımızda pek de bir şeyin değişmediğini görüyoruz.  Yöntem aynı, hesap aynı, gözlükler aynı… “Böl, parçala, iç savaş çıkar, hallet” ideolojisine sahip olan batı ülkeleri işe yarıyor olmakta olacak ki yöntemlerini değiştirmek gibi bir zahmete girmemişlerdir. Afrika’ nın suyu emilip posası atıldıktan sonra sıkılmakta olan yeni limon Ortadoğu’ dur. Avrupa ile Amerika bu ülkelerde birbirlerini yıkmak için ordu göndermek yerine terör örgütü kurmayı tercih etmektedirler ve bunun sonucu günümüzde bu ülkeler birbirlerine saldırmaktadır.
   Küçükken sormuş olduğum sorunun cevabını hala bulup bulamadığımdan emin değilim. Ancak bu süre zarfında edindiğim bilgiler doğrultusunda kafamı biraz da olsa kumdan çıkardığımda batıya ve doğuya bakmanın dışında bir çölün içinde bulunduğumu da fark ettim. Birkaç kelime sarfedip yanımdakileri çimdiklemek bütün amacım. Bunu yaparken sürç-i lisan ettim ise affola…